Kahramanmaraşspor’u uzun bir süredir izlemiyordum. Son olarak, TFF Yükselme Grubu’nun ilk haftasında 3-0 galip geldiği Göztepe maçında izlemiştim. Ardından özel işlerimizin yoğunluğu nedeniyle Kırmızı-beyazlı ekibi izleme imkanı bulamadım.
Dün, Kahramanmaraş Belediye Başkanı Mustafa Poyraz’ın basın toplantısının ardından Kahramanmaraşspor – Tepecik Belediyespor maçını izlemek üzere Hanefi Mahçiçek Stadyumuna gittim. Taraftar her zamanki gibi tribünde yerini almış, liderin karşısında takımına destek vermek için hazırdı.
Maçın başlaması ile birlikte takımın sahaya 4-4-2 dizilişi ile çıkarıldığını gördük. Maç içinde savunma 3’e düşüyor, orta saha kimi zaman 5’leniyor, kimi zaman 4’leniyor ve bunun yanında da forvet 3’leniyordu. Kalede Gökhan, geri dörtlüde Seyit, Osman, Akif ve Mehmet Ballı, orta alanda Mustafa Demirci, Aydın, Ersin ve Veysi ile ileri uçta da Bünyamin ve Onur görev yapıyordu. Sağdan Seyit orta alana yakınlaştığında Demirci, soldan Ballı orta alana bastığında da Veysi forvete destek olmaya çalışıyorlardı. Aynı anda defansı göbeğindeki Osman-Akif ikilisinden biri orta alana yakınlaşıp, topa basmak ve rakibi sıkıştırmak istediğinde ise Aydın ya da Ersin hemen hücum hattında yer alıyorlardı.
Maçın başından sonuna kadar gerçek anlamda organize olamayan bir savunma, ürkek bir orta saha ve beceriksiz bir forvet hattı izlemek zorunda kaldık. Futbolda ‘ruh’ denen mefhumun da, Kahramanmaraşspor’un şerefle dolu formasını giyen futbolcu ordusu tarafından rafa kaldırıldığı izleniyordu. Özellikle golün yenilmesinin ardından Kırmızı-beyazlı futbolcular oyunu önce kontrol altına alıp, ardından üstünlük kurma çabası yerine adeta ilk maçta da 2-0 galipken 5-2 mağlup oldukları lider Tepecik Belediyespor’u izlemeye başladılar. O kadar dağınık bir haldeydi ki takım, kenardan da bu dağınıklığı düzeltecek hamleler bir türlü gelmiyordu.
Taraftar, üzerine düşen yaptı. Arada bir ‘Maraş gol gol gol..!’ diye çığırtkanlığa tutulup ardından ellerinin ayaları parçalanırcasına alkış tutsalar da, bu davranışlar takımı ateşlemeye yetmedi. İlk yarıda lepir lepir dökülen Kahramanmaraşspor’un ikinci yarıda toparlanacağını ve rakibine üstünlük kuracağını düşünürken; ikinci 45 dakikanın başlangıcı ile birlikte tribünlerdeki onlarca seyirci gibi biz de bu düşüncemizde yanıldık. Adeta ilk yarının kopyası bir Kahramanmaraşspor izlemeye devam ettik. Maçın sonlarına doğru rakibin üst üste paslar yapmasını, pozisyona girmesini acizlikle izleyen Kırmızı-beyazlı futbolcular, sanki ‘maç bitse de eve gitsek’ der gibiydi. Nitekim bu görüntü tribünlerde ‘Faik hoca istifa’, ‘Saraylı istifa’ gibi tepkilere neden oldu.
Bu Kahramanmaraşspor, taraftarını kanser eder. Çok büyük bir iddiada bulunup ‘Bu takımdan ne köy olur, ne kasaba!’ diyeceğim ama, futbol bu belli olmaz. Özellikle de şu anda takımın formasını taşıyan futbolcuların ne zaman ne yapacağını önceden kestirmenin mümkün olmadığını alınan sonuçlardan gördüğümüz için de, bu iddiayı şimdilik rafa kaldırıyoruz. Ama kısa sürede bu takım düzeltilmez ise, Kahramanmaraşspor hiç de beklemediği bir durumla karşı karşıya kalır.
Tamam, Kahramanmaraşspor çok kötü bir futbol oynadı. Kişiliğini, şahsiyetini ortaya koymadı. Futbolcular mesleklerine ihanet etti. Bunu kabul ediyorum, ama şunu kabul edemiyorum: Bu futbolcular bizim, yani Kahramanmaraşspor’un futbolcuları. Bu yöneticiler bizim, yani Kahramanmaraşspor’un yöneticileri. Bu hocalar bizim, yani Kahramanmaraşspor’un hocaları. Bilet almaktan bile imtina edenlerin bu futbolcuya, hocaya, yöneticiye hakaret etme hakkı yok. Kimsenin kimseyi de istifaya davet etmeye hakkı yok. Bu gün teknik adama ve yöneticiye ‘istifa’ çağrısında bulunanlara, ‘gelin takımı siz yönetin’ deseniz de kaçacak delik ararlar. O zaman, herkes haddini bilsin ve futbolu sadece bir oyun olarak görsün. Hakarete, küfre bir son verin önce!
Akif Arslan
Akşam Postası (3 Nisan 2009)